İki Hayat Birbirine Karışmayan Deniz Gibi

Bismillahirrahmanirrahim,

 “O (Allah)’dır ki iki denizi (birbirine) salmıştır. Bu(nlardan) biri tatlı, susuzluğu keser, şu (diğeri) de tuzlu ve acıdır. (Allah) aralarına bir perde ve (karışmalarını) önleyen bir engel koymuştur.” (Furkan \ 53)

Elhamdülillahirabbilalemin.

Bilim adamlarının Kuran-ı Kerim’in mucizelerine hayran kaldıkları bir başka ayette Furkan Süresi 53.dür. Bu ayeti kerimede geçen yer “Cebel-i Tarık boğazında, Akdeniz ile Atlantik Okyanusunun buluştuğu Nokta’dır. Gerçekten iki denizin (biri tuzlu biri tatlı) bir birleri ile karışmamış olması aşikâr bir mucizedir. Bu Müslüman olmayanların da anladığı bir manadır.

Yaşam hikâyemi bulduğum bu ayeti celile, sanki tuzlu hayattan tatlı bir hayata geçişimi resmediyordu. Ayet-i Celile’nin, aşikâr mucizesini Kaptan Cousteau gibi ancak yeni keşfettim. Rabbim ’in  ( CC ) nasip ettiği ölçüde, keşfimi paylaşmaya çalışacağım.

Şuan 34 yaşındayım. 31 yaşında tuzlu su( hayatım) ile tatlı su ( hayatım) karıştı. Tuzlu su; acıdır, içilemez, işe yaramaz, tarla sulanamaz ve hayvana dahi verilemez. Tatlı Su; hayat kaynağıdır, billurdur ve şifadır. Nasıl olurda bıçak gibi, tuzlu sudan tatlı suya geçilir ve karışmaz. Bilim, yoğunluklarından, daha bilmem ne sebeplerinde bahseder durur fakat manası ile yaratılış sırrı ile bakmak nasip olduğunda, gerçekten ne tatlı suyun nede tuzlu suyun kendinden haberleri olmaksızın yaratıldıklarını ve karışmadıklarını hissederiz.

Tuzlu Deniz, benim ufkumda gerçek imandan uzak oluşumu temsil etmektedir. Dünyaya geliş amacımı unutmuştum, dünyanın tiyatro sahnesinde Rabbimiz Allah  (  ( CC ) ) ufkundan uzaktım, uzak kalmanın sonucu bütün günahlara batmış bir yaşam içindeydim. Namazlarımı kenarından da olsa kılıyordum ama günah batağında yaşıyor ve farkına varmıyordum.

Tuzlu suyun tadını, gerçek iman nasip olunca anlamıştım. Kendime göre ne güzel namaz kılıyordum, Kuran-ı Kerim okuyordum, faiz yemiyordum ( zannediyordum ), zina yapmıyordum ( zannediyordum ), daha birçok iyi haslet bendeydi. Bu gün baktığımda ben dindarım diyen cami cemaati gibiydim. Babama benim ne kadar iyi bir çocuk olduğumu ve beni ne kadar güzel yetiştirdiklerini söylüyorlardı, hatta tanıdıklarımın arasında beni hacı – hoca olarak bile görenler vardı. Sözde ilim sahibiydim, Kuran- Kerim’in Meal çıkarımlarımı not alarak 2 defa hatim bile etmiştim, İmam-ı Gazali, İbnu Haldun, İmamı Rabbani… gibi alimlerin kitaplarını okuyordum.

Tuzlu deniz gibi olan hayatımda birçok günaha girmiştim aslında. Ama bir tanesi buradan tatlı su gibi olan hayatımdan bakınca canımı çok yakıyor…

2004 yılında Kütahya’da öğrenci evimizdeyim (20 yaşındayım). Öğle namazını kılıyorum ve secdedeyim, içim titremeye başladı, ağlıyorum iliklerime kadar bir hissiyat dolmuştu içime. Bu unutamadığım bir güzellikti. Namaz bitmiş ben şaşkınlık içindeydim “ – Neydi bu ?” düşünüyor ama aklıma bir şey gelmiyordu. En sonunda “maalesef” şu hayırsız sonuca varmıştım “ – Gözlerim açıktı bu yüzden çok kaliteli secde yapmıştım” akıllı bir adamdım, ilmimde vardı. Aklım bana bu sonuca vardırmıştı. Ne acı. Bakıldığında hayranlık uyandıracak secde sonrası, nefsime ve aklıma inanarak bulduğum bu sonuç, tam bir şirkti.

Dindar, alim, evliya gibi görünen insanların aslında gerçekte öyle olmama ihtimali olduğunun en büyük ispatıydı. Allah   ( CC ) öyle imtihan ederdir ki dışardan bakınca ne mübarek tatlı su sanki abı hayat… içine girince nefsini ve aklını ilah edinmiş kendisine fayda üretmediği gibi çevresini çoraklaştıran tuzlu bir su.  

İşin hakikati; bu secde, tek olan Rabbimiz Allah  ( CC ) ün nasibiydi. Gözlerimin açıklığı ya da başka bir sapıkça totemle ilgili değil sadece Rabbimizin  ( CC ) nasibiydi. Kafa gözü ile bakan kerameti kendinden zanneder. Gönül gözü ile bakan sadece Rabbinin  ( CC ) hakikatini bulur. “Hiç gönül gözü tuzlu denizde yaşar mı? “

Biraz daha tuzlu deniz gibi olan hayatımdan bahsetmem gerekirse;         

Faiz yemediğimi söylüyordum ama öğrenim kredisi çekmiştim. Kredi kartı kullanıyordum, para evde kaybolur çalınır korkusu ile vadesiz hesabımda tutuyordum. “Eğer (bu faizi terketme işini) yapmazsanız, Allah’a ve Resûlü’ne savaş açtığınızı bilin…” (Bakara 279) ayetine rağmen faiz işi ile faaliyet gösteren bankalardan medet umuyordum.

Zina yapmadığımı söylüyordum, ama göz zinası, kulak zinası, kavramlarını bildiğim halde umursamıyordum.

Namaz kılıyordum; sırtımda taşıdığım ağır bir yükü yere fırlatır gibi, dizi arası boş muhabbet arası ve hızı sanki tavuk yem yer gibi…

Birçok iyi haslete sahiptim, yaşlılarla iyi geçiniyor, yardımlar yapıyordum… gibi, bana iyi insan desinler beni övsünler diye. Oysa övgü sadece Allah’a  ( CC ) aittir.

İşte görüntüde tatlı su gibi gözüken oysaki içi tuzlu su ile dolmuş çorak bir yaşam sürüyordum.

Hatta öyle haller içine düşmüştüm ki cehennemin tam ortasında bir yaşantı içindeydim.

Elhamdülillah;

Tuzlu sulardan berrak tatlı sulara yelken açma zamanı gelmişti. Rabbim  ( CC ) öyle dilemişti. Tatlı suyun kendinden haberi olmadığı gibi benimde hiçbir; dâhilim, çabam, gayretim olmadan iman denizine açılmıştım.

8 Aralık 2014 Sakarya’dayım, soy ismi Diril olan abim, bir haber getirmişti. Bu haber iliklerime kadar hissettiğim gibi her yanımı da sarmıştı. Yeniden bir diriliş başlamıştı.

Ertesi günü Facebook sayfama şunu yazmıştım;

9 Aralık 2014, 00:13 · 

Bir uyanisti aslinda herşey, 
Uyumak yer altindaki madende de degildi
Ne de Ismi yazilamayan elementde
Aslinda efsaneydi bilmem ne örgütleri, 
Dünyayı yönetmeleri, onlarsiz kuş ucmamasi.
Aslinda saklanan cok buyuk deger vardi. 
Tum bunlarla saklanan tek gercek ve 
tek kurtulus bir cumlede sakliydi.
Allahu ekber ve la ilahe illallah.
Tek ona teslimiyet tek onun hükmüne 
uymak ve uyanmak … 
UYANIS BASLASIN

Hadislerde okuduğum, Muhammed Mehdi as’ın zuhurunun haberini getirmişti. Onun( AS )hayatta olduğunu ve kendisinin de Ona( AS )iman ettiğini söylemişti. Bütün hayatım ve sevdiklerim gözümün önünden geçmişti. Mehdi as’ın hadislerini açıklıyor her bilgi gönlümü dolduruyor taşırıyor, aklımı çaresiz bırakıyordu. Elhamdülillah aklım bile iman ediyordu…

Tebliğ bitmişti, titriyordum bir neşter vurulmuş gibi, içimdeki dünya sevgisi dökülüyor, caddeler, ışıklar, arabalar renler önemini kaybediyor yerine başka bir hissiyatla doluyordu. Tiyatro sahnesindeki kuklalıktan kurtulmuş gerçek hayata çıkmış gibiydim. “Truman Show” filmini izleyenler bilir kurtuluş sahnesi gerçek oluyordu. Eve girdim, içerde misafirler olduğu halde hemen salona geçip yatsı namazını kılmaya çalışıyordum. İki ayağım bir pabuca girmiş bir haldeydim. Eşim şaşkın bir halde bana bakıyordu. “-Ne oldu”

Ne olmamıştı ki; sonsuzluğun kapısı aralanmıştı. Tatlı sulara açılmıştım.

Gece, gündüz, işte, yolda, yemek yerken… her yerde O mu diyordum Rabbime  ( CC ) yalvarıyordum.” – eğer oysa beni ona kavuştur” Bana bu kadar hissiyat yaşatmıştı. Namaza başlamıştım. Rabbim  ( CC ), Onun( AS )gerçek olduğunu hissettirmişti. Bir gece yattığım yerde “-ben ona iman ediyorum.” dediğimi hatırlıyorum.

Aradan bir hafta geçmişti. Efendimiz( AS )ile tanışma ve tebliğ alma zamanı gelmişti. Adapazarı Mescidine geldik. İçeri girdim. Duvara yaslanmış 30 – 40 kadar insan, hepsinin ellerini sıkıp yerime oturdum. Etrafa bakıyorum “ -içlerinden hangisi”

Odaya geçtik, simsiyah sakallı, parlak yüzlü, dili peltek, ellerini dizine vurarak konuşan bir genç vardı karşımda az önce içeride görmüştüm. Ona( AS )bakıp duruyordum çok tanıdık geliyor diğer taraftan şeytan onun( AS )hakkında türlü vesveseler atıyordu içime.

Tebliğ yapmaya başlamıştı. Kimseyle paylaşmadığım rüyamı ilk onunla paylaşmıştım. Gönlümden şöyle haykırmak gelmişti “- iman ediyorum, iman ediyorum, iman ediyorum” bunu söylemiştim bile.

Tebliğ bitti içeri geçtik. Namaza durduk. Huşu içinde namaz nasıl kılınır ilk orda görmüştüm.

Tatlı suyla dolmuş taşmıştım; gece namazları kılıyor, nafile oruçları tutuyor, kuran-ı kerim okuyordum. Namazlarımda rabbimi  ( CC ) hissediyor, 2 rekat namazı yarım saatte kılıyordum. Rabbimden  ( CC ) utandığımdan banyo bile yapamıyordum.

Her an Rabbimiz Allah  ( CC ) ile geçiyor zikir ve tövbe halindeydim.

Şu ayeti yaşıyordum;

“İman edip sâlih (sevaplı) işler işleyenler ve Muhammed’e Rablerinden bir gerçek olarak indirilene inananların, (Allah) günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” Muhammed 2

“…(Allah) aralarına bir perde ve (karışmalarını) önleyen bir engel koymuştur.” Rabbim  ( CC ) denizleri ayırdığı gibi, tatlı ve tuzlu iki hayatımı ayırmış ve karışmaması için arasına engel koymuştu. Bu engel bu gün, inanlar ile inanmayanların arsına da konmuş ve bir birbirleriyle temas ediyor ama asla karışmıyor.  

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a  ( CC ) aittir.

Ahmet İskender

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like